size bunlardan hiç bahsetmedim
Kim bilir, herkesin herkese ne kadar özür borcu var…
Günaydın
çaresizliğinden başka kabahati olmayanlar , sesiyle konuştuklarına sarılanlar , çocukluğu gökyüzü gibi hiçbir yere gitmeyenler ve kendine dönenler.
başkalarının dertleriyle dertlenebilen herkese günaydın.
Ümitli şekilde uyanıp hemen sonrasında onu kaybetmek o kadar kötü bir şey ki! Sanki birisi bizimle oynuyor, bize bir gelecek sunup sonra da onu elimizden alıyor gibi. Sanki yaşam bir oyuncak ve ben de bir çocuğum.Artık eskisi gibi ümitli de uyanmıyorum . Uyandığım zamanalar susuyorum. Henüz susmak kadar güzel bir şey görmedim. Susmak ve yürümek. Bana hep bi erteleme özgürlüğü verdi yürümek.Bilmem farkındamısınız yürümek size erteleme özgürlüğü sunar. Susmak ve yürümek ne hoş..
bu yazıyı okuyorsan küçük bir azınlık içindesin. çünkü bu yazıların uzunluğuna bakan bir çok kişi onu oku düğmesine basmaktan vazgeçti. kıymet zincirinde pek bahsi geçmiyor olsa da yazdığım bu yazılar sahip olduğum en değerli şeye dönüşmüş durumda. ve bunları okumanız için sizden isteyeceğim tek şey ise zamanınız. Ancak geçen şu hayatta en çok kıymet verdiğim şeyi , bi yüzsüzlük kimseden istemem söz konusu değil..en azından bu şimdilik bugünün konusu değil..
İstanbul a ilk gelişim 2009 yılının başları idi. Erzurum dan gelirken otobüsün en ön koltuğuna oturmuşum. o da yetmemiş şoförün yanına oturmuşum, sohbet etmek için. inanılmaz bir özgüven var. nasılsa çaresizsin ve her şeyi yapabileceğine inanıyorsun. işte tamda on üç yıl sonra şu an aynı çaresizlik içindeyim…
Ruhum bulanmaya başlamıştı bugünlerde, zaman hem çok hızlı hem çok acı verici bir şekilde geçiyor . Ölen dedemin yerine doğmuşum onun ismini okumuşlar kulağıma.Hayatımın yanlışlar mevsimini başlatan içime doğru acı ile kafiyelenen hikayemin o ilk domino taşının devrildiği yer tam da burası. En başı. belki başka bir yer olsaydı her şey bu kadar yanlış gitmeyebilir düzeltilebilirdi ama başlangıç anlımın kara yazısı , yıkasan da çıkmicak.Doğumumla alakalı hiç bir şeyi ben seçmedim.. bulutlar kararınca yağmur yağardı ,olgunlaşan elma çürümeye dururdu, ilmek kaçtıysa kazak sökülürdü.ve ben kararıp yağdım , olgunlaşmadan Çürüdüm , ilmeklerim tek tek söküldü. vakit bulamadan vakti tükettim. yanlış ata binip yanlış yollara düştüm.atlardan da yollardan da yoruldum .gök dersen ırak , yer dersen katı. öylece pencere önünde kalakaldım . işaretleri görmezden gelemeyecek yaştayım. bahçenin avuç içi kadar yerinde erik ağacı var , baharda dallar yaşarıyor , bazı sarmaşıklar temelli kurudu gitti.. şimdi ne yapıyordur? boş kalan ellerine bakıyor mudur benim gibi. İyi değilim , gece uyanıyor sanki bağrışmalarımı duyuyordum . Titreyen ellerime bakıyorum. haklı idi kendince eksik bırakmıştım onu . neredeyse gecenin bir vaktinde sıçrayarak yatağım da dikiliyordum sık sık. Artık ümidi kestim, zaten benim gibi iki yıllık da olsa üniversite okumuş edebiyata meraklı adamın çokta Ümitli olması eşyanın tabiatına aykırıydı acaba babamdan bir yardım mı? ciddi ciddi düşündüm. Hayır .
hayat belki bir oyun fakat bütün düşüşler gerçek .ve yalnızca acı çekiyorum bugün .adım İsa olmasaydı da çekecektim bu acıyı .polis olmasaydım yine aynı acıyı duyacaktım .insan da olmasaydım. hatta canlı bir varlık da. böylesine çekecektim bu acıyı.bugün en dipten başlayarak acı çekiyorum.yalnızca acı çekiyorum bugün. açıklamasız bir acı içindeyim şu anda . öyle derin ki acım bir sebebe bağlanamaz. sebep ne olsunki? ona sebep olabilecek önemli şey nerede? hiçbir şey sebebi değil , hiçbir şey ona sebep olacak güçte değil. sevdiğim kız ölseydi ; çektiğim acı devam ederdi . boynumu kesseler de usturayla ben yine şimdi duydum acıyı yaşardım. bu hayatta değil bir başka yerde olsaydım çekeceğim bundan başka bir acı olmazdı. acıların acısına bakıyorum da benimkinden çokta uzakta görmüyorum onu .şimdiye dek hayatta her şeyin kaçınılmaz olarak baba oğul bağlantısı içinde olduğunu düşünürdüm.Oysa bugün ne baba ne oğul benim acım..bu acı gittikçe keskinleşiyor. vücudum acı dan titriyor.
Bu son günüm , bu da benim son tesellim ..
Bir an Zaman yavaşladı tek başına kaldık. Orada beraber oluşumuz , bu tek başınalığı gideremiyordu. herkes oradayken bile hiç kimse yoktu. o kadar kimse yoktu ki dünyanın bir ucundan bakınca diğer ucu görünüyordu. dünyada kendimi tek güvende hissettiğim yer burası, odam. şimdi ve burada iyi hissetmedikçe gelecek için kaygılanmanın çokta gerekli olmadığını anladım.
Aslında seni seviyorum demek için konuyu başka yerden açtım… Düşünsene şimdi ikimiz yanyana gelmişiz , yanyana gelmişiz ve kıyamet kopmamış , dallarda çiçekler açmış pencere önlerinde fesleğenler menekşeler … saçlarına kiraz miraz takmışsın ama yine de zalim olmamışsın. üstelik kirazın kilosu 12 TL . bakma sevgilim ülkede kriz var diyorlar biz ne krizler atlattık seninle. ne yangınlardan çıktık ekonomik kriz de neymiş ?Düşünsene Kendimizi yollara , dağlara vurmuşuz . zirveye çıkmışız ve ben tek vuruşta nakavt edip tüm dünyayı ayaklarına sermişim. Sen iste , Defalarca sereyim yere ama şiddete karşı olduğumu da bil. Düşünsene sevgilim kış gelmiş hiç gelmez dediğimiz yere kış gelmiş çünkü gittiğimiz yere bereketimizle gitmişiz biz karları ezerken çıkan homurtular eşliğinde kardan adam yapmışız sen bana benzetmeye çalışmışsın. Havuçtan burnunu , burnum o kadar büyük değil ! sonra boynuna atkı bağlamışız , işte şimdi bana benzedi. mahallenin çocukları gelip iki tekme iki yumruk atıp yıkmış ertesi gün. bakma hemen öyle pes edecek adam değilim bilirsin ama çok kalabalık geldiler mücadele edemedim. Düşünsene sevgilim bu da geçmiş..inanma sevgilim geçmemiş.” Benim gibi kimse güzel sevemezdi seni sevgilim Benim gibi kimse güzel nefret edemez şimdi senden ..”
akşam oldu..
yine yağmur yağıyor , yağsın . yüzyıllardır yağıyor ne fark eder? fakat bundan sadece yüz yıl sonra bile , ne sen ne ben ne savcı ne komiser … yani şairin dediği gibi ” gene yıllar geçecek ve geride benden bir iz kalmayacak/ yorgun ruhumu karanlık ve soğuk kuşatacak”