ADİLE HANIMLA GÜZ KONUŞMASI
Charles Bukowski şöyle yazmış; “sevdiğin şeyi bul ve seni öldürmesine izin ver” ..
Seni bulduğumda Herkesin içinde herkesten farklı, her şeyden canlı bakıyordu gözlerin. Seni çekip çıkarmak istedim o kalabalığın içinden. Bir şenlik yerine dönüştü kalbim, yaşamak neymiş öyle bildim.Bir yol vardı, umuda, bahara, yarınlara doğru… Ben, o yolu karşımdan sen geliyormuşsun gibi gülümseyerek yürüdüm. Sevmek bir sorumluluktu. Öğrendiğim kalıplarla değil, seni, en güzel hâlde sevebilmek istedim. Birlikte ama iç içe değil, çok ama aşırı değil, kana kana ama kanamadan, kanatmadan, göre göre göremez olmadan…
Kendi özünü zedelemeden, özenle, bir nergis yetiştirmenin hassasiyeti, bir gün doğumu huzuru, telaşsız bir hazirana uyanmak biraz, bir ırmak gibi çağlayarak ama suyunu incitmeden, yıllar geçse de eskimeden, eksilmeden, karanlığa ışık, ışığa güneş olarak…
Kendimi severek başladım seni sevmeye. Kendine kırgın, kendine kızgın olanın kalbinde sevgi yeşermezmiş çünkü, ilkin bunu öğrendim. Bir güzel derleyip topladım içimi, her şeyi yerine özenle yerleştirdim. Okudum, merak ettim, araştırdım, öğrendim, aynada kendime gülümsedim.
Kâinatı sevdim sonra. çiçekleri, portakal ve zeytin ağaçlarını, bir şarkıya eşlik ediyormuş gibi esen rüzgârı, nisan yağmurlarını. Güneşin doğuşunu ayrı, batışını ayrı sevdim. Baktığım her şeyde bir güzellik gördüm, sevgiye dönüştü ba-kışım. Baştan aşağı kalp kesildim.
Bir insan ; Ötekine, sahip olduğu en değerli şeyden, ‘yaşamın- dan’ verir. Sevinçlerinden, ilgisinden, bilgisinden, anlayışından… İçimde büyüttüğüm tüm güzellikleri , seninle paylaşmak isteyişim bundan.
Sana kalbimi gezdirmek istedim. Bütün kırgınlıklarımı, düşüş-lerimi, gülüşlerimi, umutlarımı, hayallerimi bil istedim.
Masanın üstünde her zaman duran kitaplarımı ,Al bak, bu benim en sevdiğim roman. “Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebil- mek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim.” diyor romanda. Altını çizdiğim cümleler, gözyaşımın düştüğü yerler, kenarına not aldığım bö- lümler… Bana dair neler söyler neler…
Andy Dufresne, en sevdiğim filmdeki esas adam. “Dünyada taştan olmayan ve kimsenin senden alamayacağı bazı şeyler vardır. Asla dokunamazlar ona.” diyordu hani umut için, izlesen sana da güç verir miydi o sahne filmi izlerken? Unut- ma, bana bir gün en sevdiğin filmlerden bahset. Çünkü insan, izlerken devam edemediği sahnelerdir biraz.
Sana en sevdiğim şiirleri okumak istedim, Yeni bir şey öğrenmenin heyecanını ilk seninle paylaşmak… Herkese sustuğumu sana en baştan anlatmak
Sevmek pürdikkat kesilmektir. Sana odaklandım. Çayı nasıl içersin, kahvenin yanında hangi kurabiyeyi seversin, diline dolanan o şarkıyı dinlerken nerede dalar gözlerin, ne zaman heyecanla konuşur, ne za- man kabuğuna çekilirsin… Bilmek istedim.
Sahi, yürümeyi en sevdiğin yol neresi? Büyüdüğün mahalle, okuduğun ilk kitap, en sevdiğin arkadaşın… Seni çocukluğundan itibaren tanımak istedim. Sonra sen yine anlat… Ezbere bilsem de etkisinden bir şey kaybetmez hikâ- yen. Sevmek, ilgiyi yitirmemekti.
Hayallerine bir inanç olmak istedim, ellerine gayret, adımına güç… Yollar bazen engebeli, düştüğün de olur elbet. Hemen yanı başındayım bak. Biraz göğü izler, birlikte kalkarız.
Olur da hani bilmeden, hiç istemeden seni inciten ben olursam, kalbindeki kırıklığı dağıtma, canını acı- tır. Senin canın acırsa, asıl ağrıyan benim kalbim olur. Konuş benimle. Hem sevmek, hiç incinmemek, sevmek onarma gayretidir.
Sen başlı başına öyle güzelsin ki, birlikte bir başka güzel olalım istedim.Sensiz de olabilecekken seninle daha güzel olacak bir hikâyeyi birlikte yazmak. Farklı renklerde uyumu,sessizlikte anlayışı,konuştuklarımızda merakı, sadelikte asaleti, bakışımızda şefkati büyütelim.
Yazar, “Sevmek esas olarak sevilmeyi istemektir.” demiş ya hani, seni sevdim, beni çok sev istedim.