Que sera sera
En sevdiğim şairlerin ikincisidir Özdemir Asaf. Özdemir Asaf ; “ dört büyük anneli , 14 teyzeli, dört dayılı bir ailenin erkek çocuğu olmam, iki kız kardeşle yaşamam , 12 yıl yatılı okula gitmem ve erken yaşta babamı kaybetmem” Ve eklemiş: “insanlar , insanların içinde, insana hasret yaşarlar”
Ah Özdemir Asaf ah insanların içinde insana hasret yaşamanın arkasında bir çok şey var ama ben bu yazıda hepsinden bahsedemeyeceğim.
Camın önünde oturmuş dışarıyı seyrediyorum yoldan geçen insanlara bakıyorum yolda yürüsem de aynı his olurdu diye düşünüyorum Ben ve diğerleri duvarımı alıp çıkıyorum sanki dışarı , ben oradayım onlar orada ama birbirimize karışamıyoruz . bir türlü çocukluğumdan beri giremedim o balona. Koskoca okul bahçesinde bir köşe bulamaz mı insan kendini, evet hem bu kadar görünür hem bu kadar görünmez olmak ne büyük işkence bir yandan parmakla gösterilen kişi olmak bir yandan hiç kimsenin seni aslında görmemesi , lanet gibi. Şu an karşında oturup seninle sohbet etme imkanımın olmasını çok isterdim. Tüm bunlar sana ne hissettirdi anlatır mısın bana? Arkadaşlarınla ne yaşıyorsun ? niye kendini yalnız hissediyorsun ? evde neler oluyor? Yalnızlığını paylaşmak mı istedin?… biliyorum yalnızlık paylaşılır onun için ben buradayım yalnızlığımı paylaşmak için. Bu arada ses kaydını dinleyerek yazıyorum bu yazıyı . bir yanda senin sesin ve ben , seninle konuşarak basıyorum telefonun tuşlarına. bu arada sesin pazar günümün yalnızlığına iyi geliyor.Bilmeni isterim ki yalnız doğulur yalnız ölünür . Ara ara yalnız kalabilir insan . Biraz yalnız kalmanın kimseye zararı yoktur . Sanırım bundan haberin yoktu. Çokta önemli değil çünkü bilgi davranışı değiştirmez. İnsan bu… Madem öyle geriye kalan önerim şu olacaktır ; iklim insanın içindedir.
Uzun zaman olmuştu buraya gelmeyeli . Biraz huzurlu hissettiğim zamanlar çay içmeye belki biraz kitap okumaya buraya geliyorum. Eminönü’ndeki İstanbul kitapçısı burası.Bir gün yazılarımı okuyacak olursanız burayı değilde Karaköy’deki kitapçıyı tercih edin orası bambaşka. Gerçi okuduğunuz yok ama her neyse .
O an elimde kitap kalakaldım. Ölmek mi ? Yaşamak mı ? Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ?Hayatımın bir anlamı var mı? Hayatım bir gün son bulacak… Bu düşünceyi nereye koyacağımı bilemedim, karşımda kimse yok ki , korktuğumu söyleyemem bana bu kadar yakın kimse yok .Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür. Seslensem kim duyar sesimi.. Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine , her şey daha yalansız daha içten olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum?olsun yanıldığımı biliyorum.. oysa ben akşamüstü oturup bir çay içecektim konu nerelere geldi.yine çok konuştum .. artık beni konuşmaya zorlamayın ne olur, sözün sularını tükettim ben , kaynağını kuruttum geriye bir büyük sessizlik kaldı,şu kalabalıklar kadar büyük.
eve dönme vakti . Evini temiz tut demişti . Gidip Evi temizlemem gerekiyor . Yine insanları izlemekten yorulduğum bir gün daha . Allahım ne olur bana insanları yargılamadan geçireceğim bir 24 saat ver .aksi çok yorucu.
Gitmek deyince nuri bilge Ceylan’ın “kış uykusu” filmi vardı bilir misiniz ,nereden bileceksiniz sallamayın. Orada bir Aydın vardı ; Gitmedim Nihal Gitmedim diyordu ..
Bir süreliğine İstanbul’a gideceğini söyler,fakat gitmeye cesareti yoktur, gidemez. gidemeyen, özünde gitmesine izin verilmesini istemeyen , gideceği yerde her şeye yabancı,yalnız incinmiş bir çocuk..
İşte o hesap